Eğitim Sen Bursa Şubesi Dünya Çocuk Hakları günü için açıklama yayınlandı.

Eğitim Sen Bursa Şubesi Dünya Çocuk Hakları günü için açıklama yayınlandı.

Eğitim Sen Bursa Şubesi Dünya Çocuk Hakları günü için açıklama yayınlandı.

Eğitim Sen Bursa Şubesi tarafından yapılan açıklamada; “Dünya Çocuk Hakları Günü evrensel bir nitelik taşımaktadır. 18 yaşın altındakileri kapsayan bu haklar, bazı temel başlıklardan oluşur. Birleşmiş Milletler tarafından kabul görmesinin ardından her yıl 20 Kasım tarihinde anılan Dünya Çocuk Hakları Günü, temel olarak şu başlıklardan oluşmaktadır.

Ana–babanın rolü ve sorumluluğu; bunun ihmal edildiği durumlarda ise devletin rolü ve sorumluluğu

  • Bir isme ve vatandaşlığa sahip olma ve bunu koruma hakkı
  • Yaşama ve gelişme hakkı
  • Sağlık hizmetlerine erişim hakkı
  • Eğitime erişim hakkı
  • İnsana yakışır bir yaşam standardına erişim hakkı
  • Eğlence, dinlenme ve kültürel etkinlikler için zamana sahip olma hakkı
  • İstismar ve ihmalden korunma hakkı
  • Uyuşturucu bağımlılığından korunma hakkı
  • Ekonomik sömürüden korunma hakkı
  • İfade özgürlüğü hakkı
  • Düşünce özgürlüğü hakkı
  • Çocukların kendileriyle ilgili konularda görüşlerini dile getirme hakkı
  • Özel gereksinimleri olan çocukların hakları
  • Özürlü çocukların hakları

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Tarafından 20 Kasım 1989 tarihinde benimsenen sözleşme 2 Eylül 1990 tarihinde de yürürlüğe girmiştir. Türkiye de dâhil olmak üzere yaklaşık 142 ülke sözleşmeyi imzalamış ya da onay ve katılma yoluyla taraf devlet durumuna gelmiştir. Türkiye, Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni 2 Ekim 1995’te uygulamaya başlamıştır. Ancak Türkiye’de dünya ölçeğinde eğitime erişim, çocuk işçiliği, ihmal istismar konularındaki veriler ışığında genel bir değerlendirme yapılırsa durumun hiç de iç açıcı olmadığı, yukarıda saydığımız maddelerin gerçekleşmediği, görülmektedir.” denildi.

Yapılan açıklamanın devamı şu şekilde;

Eğitime erişim ve okullaşma oranı verilerine baktığımızda;

Okullaşma oranları yaş gruplarına göre incelendiğinde, Türkiye’de okul öncesi eğitimde 3-5 yaş arasındaki okullaşma oranlarında 2005’ten 2018’e önemli bir gelişme kaydedilmiştir. Ancak, okullaşma oranları OECD ortalamasının oldukça gerisindedir. 2018 yılı verilerine göre, 3-5 yaş okullaşma oranının en düşük olduğu OECD ülkesi Türkiye’dir. Ayrıca 2017 yılında okul öncesi eğitimde çocuk başına yapılan yıllık harcama Türkiye’de 5.250 dolar iken, OECD ortalamasında 9.079 dolar, OECD ortalamasında ilköğretim, ortaöğretim ve ortaöğretim sonrası yükseköğretim öncesi kademeler için öğrenci başına yapılan harcama 9.999 dolar iken, Türkiye’de yapılan harcama 4.594 dolardır. 

Pek çok OECD ülkesinde nüfusun en az %90’ının eğitime katıldığı yaş aralığı zorunlu eğitim çağının ötesine geçmektedir. Türkiye’de ise tam tersi bir durum söz konusudur. Zorunlu eğitim 12 yıl olmasına rağmen, çağ nüfusunun en az %90’ının eğitime katıldığı sürenin ortalaması 10 yıldır. Bu da Türkiye’de zorunlu eğitim çağındaki pek çok çocuğun veya gencin okula erişim konusunda hâlâ sorun yaşadığını göstermektedir. Yaş gruplarına göre yapılan incelemeler bu sorunun önemli bir bölümünün ortaöğretime denk gelen 15-19 yaş aralığında olduğunu göstermektedir. Bu yaş aralığındaki okullaşma oranı (%71) ile Türkiye, Meksika ve İsrail’den sonra en düşük okullaşma oranına sahip OECD ülkesidir.

 Ülkemizde 4+4+4 eğitim sistemi çocuk işçiliğinin önünü açmıştır. 2012 yılında yasalaşan 4+4+4 eğitim sisteminde zorunlu ilköğretim yaşı düşmüş ve çocuk işçiliği yaşı fiilen 13 yaşa düşürülmüştür. Özellikle pandemi sürecinde eğime erişim zorlaşmış ve eğitimde fırsat eşitsizliği derinleşmiştir. Bu nedenle eğitim sisteminde kesintisiz eğitim esas alınmalı ve denetimleri arttırılmalıdır.

Eğitim hakkı, sosyal devlet ilkesi gereği kamusal bir haktır ve ücretsizdir. Eğitim masraflarından kaynaklı yoksul ve dar gelirli ailelerin çocukları eğitimlerini yarıda bırakmakta ve çalışmak zorunda kalmaktadırlar. Bu nedenle yoksul ve dar gelirli ailelerin çocukları başta olmak üzere tüm çocuklara eğitim yardımı yapılmalı ve nitelikli eğitim almaları sağlanmalıdır.

Savaştan kaçan ve ağırlıklı olarak Suriyeli olan tüm göçmen çocuklar için rehabilitasyon çalışmaları yapılmalı, eşit ve ulaşılabilir sağlık, eğitim ve barınma haklarından faydalanmaları için çalışmalar yapılmalıdır.

Çocuk işçiliği ve ölüm oranı verilerine baktığımızda;

Türkiye, ILO’nun 138 sayılı İstihdama Kabulde Asgari Yaş Sözleşmesi’ni 1998 yılında, 182 sayılı En Kötü Biçimlerdeki Çocuk İşçiliğinin Yasaklanması ve Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Acil Eylem Sözleşmesi’ni ise 2001 yılında onayladı. Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından, 2017–2023 dönemini kapsayacak şekilde güncellenmiş Çocuk İşçiliği ile Mücadele Ulusal Programı (2017-2023) hazırlandı. Ne var ki, siyasi iktidar çocuk işçiliğini engellemek yerine, halkla ilişkiler stratejisinin bir parçası olarak meşrulaştırma yolunu tercih etmektedir.

TÜİK verilerine göre yüzde 70,6’sı erkek ve yüzde 29,4’ü kız çocuğu olmak üzere 720 bin çocuk işçi bulunmaktadır.

Türkiye’de istatistik, mevsimsel çocuk işçiliğin en az olduğu Ekim ile Aralık aylarında yapılıyor, bu da çocuk işçiliğin gerçek boyutlarını gizliyor. Bunlar göz önüne alındığında, bugün Türkiye’de en az 2 milyon çocuk işçi olduğu görülmektedir.

Çalışan çocukların ise sadece yüzde 65,7’si eğitimine devam edebilmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı, okulda olması gerekirken çalıştığını tespit ettiği ancak “ulaşamadığı” çocuk sayısını yaklaşık 440 bin olarak açıkladı.

Çocuk işçiliğin artmasına göz yuman ve zemin hazırlayan emek politikaları ve düzenlemeler, çocuk işçiliğin tehlikeli işlere ve sektörlere kayması ve işgücünün kayıt dışı ve güvencesizliğin pandemi koşullarında katmerlenmesinin bir sonucu olarak çocuk iş cinayetleri artmaya devam ediyor. 2013’te 59 çocuk, 2014’te 54 çocuk, 2015’te 63 çocuk, 2016’da 56 çocuk, 2017’de 60 çocuk, 2018’de 67 çocuk, 2019’da 67 çocuk, 2020’de 68 çocuk ve 2021’in ilk beş ayında 19 çocuk; yani 2013 ve 2021 (ilk beş ay) yılları arasında en az 513 çocuk çalışırken hayatını kaybetti.

Ölen çocukların 58’i ise göçmen çocuk işçilerdi.

Bu yıllar arasında, tarım-orman işkolunda 294 ölüm, inşaat işkolunda 50 ölüm, metal işkolunda 37 ölüm, konaklama işkolunda 23 ölüm, ticaret işkolunda 21 ölüm meydana geldi.

Çocuk iş cinayetlerinde 14 yaş ve altında ölüm 169 iken, 15-17 yaş arası ölüm sayısı 344 oldu.

Çocuk işçiliğini önlemede en temel alan, eğitim politikalarıdır. Ancak ne yazık ki yukarıda eğitime erişim konusundaki verilerin, çok iç açıcı olmadığını görülmektedir.

Tüm çocuklar ücretsiz ve detaylı sağlık taramasından geçirilmelidir. Yeterli, sağlıklı ve dengeli beslenme imkânı sağlanmalı, bağışıklık sistemleri kuvvetlendirilmelidir.

182 sayılı En Kötü Biçimlerdeki Çocuk İşçiliğinin Yasaklanması ve Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Acil Eylem Sözleşmesi’ uygulanmalıdır.

Türkiye imzaladığı uluslararası sözleşmelere uymalı, sözleşmelerin uygulanması için gerekli düzenlemeleri yapmalı ve denetimleri sağlamalıdır. Özellikle çocuk işçiliğini önlemeye ilişkin ILO’nun 138 No’lu “Asgari Yaş Sözleşmesi” ve 182 No’lu “En Kötü Biçimlerdeki Çocuk İşçiliğinin Yasaklanması ve Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Acil Eylem Sözleşmesi” hükümlerine uyulmalıdır ve çocuk işçiliği yasaklanmalıdır.

İstismar ve ihmal oranı verilerine baktığımızda;

Haber Türk’ten Merve Elmacı’nın haberine göre, Dünya Sağlık Örgütü’nün 2020 yılında paylaştığı raporada, 2-17 yaşları arasındaki 1 milyara yakın çocuk 2019 yılında fiziksel, cinsel ya da duygusal şiddete maruz bırakıldı. World Vision’ın verilerine göre ise, her yıl dünyada 1 milyar 700 milyon çocuğun istismara uğradığı rapor ediliyor.

Çocuk İstismarı ve İhmali ile Mücadele Derneği, Türkiye’de Rakamlarla Çocuk Cinsel İstismarı raporunu yayınladı.

Yadigar Aygün’ün hazırladığı rapora göre istismara uğrayan çocuk sayısı 2014 yılına göre 2017 yılında yüzde 67.9 arttı. 2014 yılında 11 bin 95 olan istismar sayısı 2017 yılında 18 bin 623’e çıktı. 2014-2017 yılları arasında ise 7 bin 466’sı oğlan, 51 bin 818’i kız çocuğu olmak üzere toplam 59 bin 284 çocuk cinsel istismara uğradı. Oranının (%71) OECD ortalamasının (%84) gerisinde kaldığı görülmektedir.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2016 verilerine göre, Türkiye’de çocuk istismarıyla ilgili dava sayısı, son 10 yılda yaklaşık 3 kat arttı, 250 bin çocuk istismara uğradı. TÜİK’in 2019 verilerine göre suç mağduru olarak gelen 206 bin 498 çocuğun yüzde 15,2’si cinsel istismar kurbanıydı. Toplum vicdanında derin yaralar açan istismar olaylarının artması ve gerekli tedbirlerin alınmaması nedeniyle resmi veriler artık paylaşılmıyor.

Çocuk ihmal istismar olaylarını en fazla ortaya çıkaran psikolojik danışmanların okullarda istihdamı arttırılmalıdır.

Evrensel çocuk hakları bildirgesi eksiksiz uygulanmalı ve İstanbul sözleşmesi hayata geçirilmelidir.

Okul müfredatında yer alan cinsiyetçi ifadeler müfredattan çıkarılmalıdır.

Okul öncesinden başlayarak cinsel eğitim verilmelidir.

İstismar konusunda çocuklar bilgilendirilmelidir.

Öğretmenler eğitim sürecinden geçirilmelidir.

Emniyet ve adalet personeline bu konuda eğitimler verilmeli ve çocuğu zedeleyici uygulamalar kaldırılmalıdır.

Şimdi düşünelim,

Dünya Çocuk Hakları Günü’nde kutlama mı yapılmalı yoksa ölen, istismara uğrayan, çocuk haklarından faydalanamayan çocuklarımız için yas  mı tutmalıyız?”

BursaMuhalif.com/Haber Merkezi

Benzer İçerikler

Bizi Takip Edin

En Üste Çık