Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Yükseköğretim Bürosu’nun “YÖK Anadolu Projesi” Hakkında Değerlendirme Raporu

Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Yükseköğretim Bürosu’nun “YÖK Anadolu Projesi” Hakkında Değerlendirme Raporu

Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Yükseköğretim Bürosu’nun “YÖK Anadolu Projesi” Hakkında Değerlendirme Raporu

Giriş

Geçmiş hiç olmamış ya da yaşanmamış gibi yaptıklarının sorumluluğunu almayanlar, yarına dair söyledikleri her şeyi cilalı kavramlarla süsleyip yenilikçilik, şeffaflık olarak niteleyebiliyor. Hakların gasp edilmesi, neden olunan mağduriyetler, çökertilen kurumlar sanki tarihin bambaşka bir döneminde gerçekleşmiş gibi her yeni güne konusu eski, dili yeni hikayeler eşlik ediyor.

Kamuoyuyla paylaşılan “YÖK Anadolu Projesi”, kendisinden daha önce duyurulan “YÖK-Gelecek Projesi” gibi var olan gerçekliği öylesine eğip büküyor ki projenin tanıtımı Türkiye’ye yabancı ya da Türkiye gerçeklerine körleşmiş birisinden başkasına bir anlam ifade etmiyor. Ancak YÖK’ün kendisini “Yeni YÖK” olarak tarif etmesinde olduğu gibi ne kadar çabalanırsa çabalansın hakikat gizlenemiyor.

Bu nedenle, söz konusu projenin üzerindeki cilayı kaldırarak gerçekleri görünür kılmak amacıyla sendikamız Yükseköğretim Bürosu tarafından hazırlanan raporumuzu dikkatinize sunuyoruz.

Anadolu Üniversitelerinde Mevcut Durum

Türkiye’de 2001 yılında toplamda 75 üniversite mevcut iken, 2020 yılında 129 tanesi devlet ve 75 tanesi vakıf, 5 tanesi vakıf meslek yüksekokulu olmak üzere bu sayısı 209’a çıkartılmıştır (https://istatistik.yok.gov.tr/). Özellikle 2006-2008 aralığında arka arkaya kurulan 41 devlet üniversitesi ile artık Türkiye’nin her ilinde bir üniversite fikri hayata geçirilmiştir.  Ancak Anadolu’da, özellikle 2006’dan sonra kurulan üniversitelerin gelişim ve kurumsallaşma süreçleri, “girişimci” rektörlerin manevra kabiliyetleri ve kentlerin bürokratik “güç” kaynaklarına bağlı olarak, birbirinden farklı seyir izlemiştir.

Anadolu’da üniversiteler kurulurken yer seçimlerine ilişkin standart uygulanmadığı gibi, üniversiteler bünyesinde hangi fakülte ve programların açılması gerektiği konusunda da bir ölçüt uygulanmamıştır. Bu nedenle niteliği değil niceli önceleyen politikalar aracılığıyla “her ile bir üniversite” denilerek kurulan üniversitelerde açılan birçok bölüm (özellikle mühendislikler) kapanmış ya da kapanma aşamasına gelmiştir. Öğrencisiz kalan öğretim elemanları alanları dışında bölümlere görevlendirilirken, genel kadrolaşmada liyakatin yerini siyasi referanslar veya kayırmacılık almıştır. Bu yönüyle Anadolu üniversiteleri “liyakat”, “bilim”, “nitelikli öğretim”, “toplumsal fayda” gibi evrensel değerlere ulaşmada  yetersiz kalmıştır.

Genel olarak değerlendirildiğinde; Anadolu’da kurulan üniversitelerde kurumsallaşma sorunları olduğu, nitelikli insan gücü kaynakları, fiziki ve teknolojik altyapı, araç gereç ve kütüphane gibi donanımlar bakımından yetersiz kaldığı, bununla birlikte akademik kadrolarının bir kısmını mobbinge maruz bırakarak üniversitelerini terk etmeye zorlandıkları gözlemlerimiz arasındadır. Bugüne kadar yürütülen yükseköğretim politikalarının sonucu olarak görülmesi gereken bu durum, mezun niteliklerinin yetersiz kalması; iş bulmakta zorlanan mezunların yaşadıkları ekonomik ve ruhsal bunalımlar; görece öğrenim düzeyi artmış olmasına rağmen, yaşam koşullarının aynı düzeyde iyileşmemiş olmasının getirmiş olduğu sosyal ve kültürel sorunlar, artan genç işsizliği gibi birçok sorunu da beraberinde getirmektedir.

Yükseköğretim Kurulu, bütün bu sorunları aşmak yerine, geliştirdiği “yenilikçi” projelerle Anadolu üniversitelerine; bölge ekonomisini canlandırmak, belirli bir ideolojik görüşün egemenliği altında bölgeleri dizayn etmek, kadrolaşma yoluyla siyasi bütünleşme sağlamak ve bölge halkı üzerinde ekonomik ve siyasi nüfuz oluşturmak gibi amaçlar taşıdığı açıkça belli olan misyonlar yüklemektedir.  Bu “yenilikçi” projelerden en sonuncusu “YÖK Anadolu Projesi” olarak kamuoyuna takdim edilmiştir.

 “YÖK Anadolu Projesi” Var olan Yapısal Sorunlara Reçete Niteliğinde midir?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen 2020-2021 yılı Yükseköğretim Yıl Açılış Töreni’nde “YÖK Anadolu Projesi”ni ilk kez kamuoyu ile paylaştı. YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, açılış konuşmasında, tek tip üniversite modelinden yakınarak, Türk yükseköğretim sisteminin Sayın Cumhurbaşkanının destekleri ile Araştırma ÜniversiteleriBölgesel Kalkınma Odaklı ÜniversitelerMesleki Uygulama ÜniversiteleriTematik Üniversiteler gibi farklı misyonlarla farklılaştığını ve rekabet gücünü artırdığını ifade etti.  Bölgesel Kalkınma Odaklı Üniversiteler olarak tarif edilen üniversiteler, 2006’dan sonra Anadolu’da politik ve ekonomik saiklerle kurulan onlarca üniversiteyi kapsamaktaydı.  Üniversitelerin sayısında meydana gelen bu dramatik artış, öğretim elemanı ve alt yapı sorunlarını beraberinde getirmişti.  Bu sorunları aşmak için “Yeni YÖK” sürekli olarak zamanın ruhuna uygun yeni projeler geliştirmekteydi. Bu projelerden en sonuncusu “YÖK Anadolu Projesi” olarak takdim edilmiştir. YÖK Anadolu Projesi’ne göre aşağıdaki tabloda yer alan genç üniversiteler, ihtiyaç duyulan alanlarda, kıdemli üniversitelerce desteklenecektir.

Aşağıdaki tabloda YÖK Anadolu Projesi’ne dâhil edilen kıdemli-genç üniversite eşleştirmeleri yer almaktadır.

1

Kaynakhttps://www.yok.gov.tr/Sayfalar/Haberler/2021/yok-anadolu-projesi-tanitildi.aspx

“YÖK Anadolu Projesi” tanıtım toplantısında konuşan YÖK Başkanı Yekta Saraç proje gerekçesini şöyle izah etmiştir; 15 genç üniversitemizin proje kapsamına alınan 63 bölümündeki öğrenciler, bazı dersleri bu 12 üniversitenin kıdemli hocalarından alacaklar. Buradaki amaç eğitimdeki kaliteyi artırmak ve mezun niteliğini yükseltmektir. Aynı şekilde buralardaki genç akademisyenlerin de kıdemli üniversitelerin araştırma altyapılarından, kütüphane imkanlarından yararlanabilmelerini, ortak yayın ve projeler yürütebilmelerini sağlayacağız. Gelişmeye açık bir proje olarak tasarlanan YÖK Anadolu Projesi’nin 1’inci safhasında elde edilen tecrübeler ışığında 2006’dan sonra kurulan diğer üniversiteleri de bu kapsama dahil edeceğiz”.

Genç üniversitelerin gelişiminin desteklenmesi için “YÖK Anadolu Projesi” olarak ilan edilen proje, söylemlerden de anlaşılabileceği gibi ilk etapta olumlu bir gelişme olarak algılansa da, biraz daha ayrıntılı anlaşılmaya çalışıldığında sorunları çözmekten uzak hatta mevcut sorunları maskelemeye yönelik bir proje olduğu açıkça görülecektir.

Eğitim sistemi içinde, temel eğitimden başlayarak, yapısal olarak fırsat eşitsizliği üreten sınıfsal, etnik ve cinsiyet temelli eşitsizliklerin üniversiteye yerleşebilmenin gerektirdiği nitelikler açısından da belirleyici olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla hak temelli yaklaşım gereği, “iyi” bir üniversiteye yerleşip yerleşememenin sorumluluğu sadece öğrencilere yüklenemez. Gençlerin geleceğini şekillendirmede önlerine üniversite fikri bir ideal olarak konuyorsa, üniversitelerin nitelik bakımından da birbirine yaklaştırılması, en azından bunun çabasının ortaya konulması önemlidir. Aksi halde üniversiteler arasındaki nitelik farklarının genç nüfus açısından fırsat eşitsizliklerini daha da besleyeceği ve bu sorunların “YÖK Anadolu Projesi” gibi palyatif yaklaşımlarla aşılamayacağı ortadadır.

“YÖK Anadolu Projesi” İle İlgili Sorunlar

  • Üniversitelerde ihtiyaç duyulan alanlara karar verilirken öğretim elemanlarının görüşleri alınmamış, çoğu öğretim elemanı proje duyurulduktan sonra basın yayın organları üzerinden “YÖK Anadolu Projesi”nden haberdar olmuşlardır. Bazı kıdemli üniversitelerde ise bazı bölümler, öğretim üyelerinin rızasına bakılmaksızın zorunlu olarak projeye dahil edilmiştir.
  • Üniversiteler eşleştirilirken, kurumsal olarak sürdürdükleri öğretim dili tamamen göz ardı edilmiştir. Örneğin ODTÜ İngilizce öğretim yaptığı halde, eşleştirildiği Bartın Üniversitesi’nin dil altyapısının yeterli olup olmayacağı gözetilmemiştir.
  • Programa dâhil edilen alanlar gözden geçirildiğinde; Anadolu üniversitelerinin önemli bir kısmında açılmış olan İslami bilimler ve ilahiyat bölümlerinin öncelikli tercih nedeni olduğu görülmektedir. “Genç üniversitelerin”, pozitif bilim alanındaki başarıları ile kendini ortaya koymuş “kıdemli üniversitelerden” teolojik alanlarda destek beklentisi içinde olmaları, Anadolu üniversitelerinin hangi politik saiklerle kurulduğunun en belirgin göstergesi niteliğindedir.
  • Diğer yandan piyasa beklentileri doğrultusunda çok sayıda açılmış olan sağlık meslekleriyle ilgili (tıp, eczacılık, hemşirelik, fizyoterapi vb.) bölümlere ilişkin talep ve eşleştirme gereksinimi dikkat çeken bir diğer husustur. Anadolu üniversitelerinde altyapı ve üst yapı yetersizlikleri, sıfır hatayla yetiştirilmesi gereken sağlık insan gücü için önemli bir tehdittir ve gerekli yeterlilikleri kazanamadan mezun edilen öğrenciler toplum sağlığını adeta tehlikeye atmaktadır.
  • Pandemi sürecinde giderek kanıksanan uzaktan/dijital eğitimin, aynı zamanda bir kültürlenme alanı olarak görülmesi gereken üniversite kampüslerinde, kalıcı hale getirilme niyeti taşımaktadır.
  • Öğretim elemanı eksikliği hissedilen alanlarda, esnek ve güvencesiz yeni istihdam biçimleri yaratılabilir ve zaten Anadolu üniversitelerinde yetersiz olan kadrolar iyice küçülme riski ile karşı karşıya kalabilir.
  • Anadolu üniversitelerinin “kurumsallaşmış üniversiteler” tarafından desteklenmesi öğrencilerde “diploma bunalımı” olarak tarif edilebilecek bazı sorunlar açığa çıkabilir.

“YÖK Anadolu Projesi”ne dahil edilen Munzur Üniversitesi’ndeki durum, yaşanan sorunların daha net görülebilmesi açısından oldukça öğreticidir. Şöyle ki;

  • “YÖK Anadolu Projesi” kapsamında olan Munzur Üniversitesi’nde kimya, jeoloji ve metalürji gibi bölümler projeye dâhil edilmiş olup İstanbul Teknik Üniversitesi ile eşleştirilmiştir.
  • Bölümlere bakıldığında mühendislik fakültesi bünyesinde olan bu bölümlerin öğrenciler tarafından tercih edilmediği için kapatıldığı ve öğretim elemanı kadrolarının başka fakülte ve birimlere aktarıldığı dikkat çekmektedir. Ancak öğrencisi olmayan bu bölümlerin projeye dahil edilmesi altındaki gerçeklik oldukça farklıdır.
  • Munzur Üniversitesi, son zamanlarda belirli alanlarda misyon farklılaşması olarak ifade edilen paradigma üzerinden, bölgesel kalkınma amaçlı ihtisaslaşmaya tabi tutulan üniversitelerde olduğu gibi, belirli bir alanda ihtisaslaştırılmıştır. Munzur Üniversitesi’nin ihtisaslaştığı alan hiç de tesadüfü olmayan bir biçimde nadir toprak elementleri alanı olmuştur. Üniversitenin ana sayfası incelendiğinde “Türkiye ve Avrupa Birliği mali işbirliği ile T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bünyesinde yürütülen Rekabetçi Sektörler Programı kapsamında geliştirilen ‘Türkiye’nin Nadir Toprak Elementleri (NTE) Araştırma ve Yenilik Kapasitesinin Geliştirilmesi’ başlıklı projenin 14 milyon Avro ile desteklenerek onaylandığı yer almaktadır. Projenin amacı olarak ise; ulusal çapta güvenilir ve kesintisiz nadir toprak elementleri tedarik zincirinin kurulmasına destek olunması olarak gösterilmektedir. Bu proje ile yöre halkının uzun zamandan beri itiraz ettiği madencilik faaliyetlerinin başlaması için üniversitenin “Truva atı” rolü üstlendiği açıkça söyleneb
  • Proje oldukça yakın bir zamanda kabul edildiği halde, üniversite 9 Şubat 2021 tarihli duyurusunda, alanında doğrudan öğretim üyesi olmadığı halde, Türkiye’de bir ilk olan “Stratejik Hammaddeler ve İleri Teknoloji Uygulamaları” başlıklı multidisipliner doktora programının YÖK tarafından onaylandığını duyurmuştur.
  • Munzur Üniversitesi’nin “Truva atı” rolüne ilişkin en bariz işaret 18.02.2020 tarihli yerel gazetede yer alan Erzincan ve Tunceli İllerinin Yüzde 52’si Madenlere Ruhsatlı” başlıklı haberden de görülebilir. Çoğu milli park sahası içinde kalan madencilik projelerine ilişkin uzun zamandan beri yerel halkın tepki verdiği çok iyi bilindiği halde, üniversiteyle toplum arasına yıkılması mümkün olamayacak duvarlar örülmektedir.

Sonuç

Yapılan değerlendirmeler ışığında, amacı “gençlerimizin farklı akademik kültürlerle tanışması” olarak ifade edilen “YÖK Anadolu Projesi”nin söz konusu iddiasının “tanışmaktan” öteye geçemeyeceği, yüz yüze eğitim yerine uzaktan öğretim sisteminin yerleşmesi için araçsallaştırılacağı, yeni kurulan üniversitelerin sorunlarını maskeleyebileceği görülmektedir. Dahası söz konusu projeyle üniversitelerin, siyasi iktidarın genel politikalarına yaşam vermenin aracı haline getiren yaklaşımın sürdürüldüğü ve bu nedenle de sorunların çözülmek yerine derinleşeceği düşünülmektedir.

Kaynaklar

Yükseköğretim Kurumu. Yükseköğretim Bilgi Yönetim Sistemi. Türlerine Göre Akademik Birim Sayıları, 2019 – 2020 https://istatistik.yok.gov.tr/ Erişim: 15.02.2020

Erzincan ve Tunceli illerinin Yüzde 52’si Madenlere Ruhsatlı  https://www.tunceliemek.com.tr/NewsDetail/TEMA-Vakfindan-Carpici-Rapor-Iki-ilin-yuzde-52si-madenlere-ruhsatli/169/50387 Erişim: 15.02.2020

Yeni YÖK’ten yeni ve yenilikçi bir proje daha: “YÖK Anadolu Projesi”

https://www.yok.gov.tr/Sayfalar/Haberler/2021/yok-anadolu-projesi-tanitildi.aspx  Erişim: 03/03/2021

Benzer İçerikler

Bizi Takip Edin

En Üste Çık